Günay Güner
Atatürk’e
Saldırıların Sıradanlaşması
Halkın
kültürsüz bırakılması, eğitimin imam-hatipleştirilmesi, dinselleştirilmesi,
bilimden uzaklaştırılmasıyla, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı işlenen her türden suçtaki
artış arasında açık ilişki bulunmaktadır. Nedenler bununla sınırlı değildir;
yıllardır her tür basın üzerinden dizgeli (sistem), planlı; zaman zaman Avrupa
Birliği, ABD, bazı Arap ülkeleri, giderek ne acı ki “Türkiye Cumhuriyeti” organlarının
da katıldığı saldırı sözkonusudur.
Anıtkabir’de saygı duruşunu “sap
gibi durmak” laflarıyla önemsizleştirebildiğini sanmak, Cumhuriyetin kurucusu
iki üstün insanı, Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’yü (adları belirtilmese
de kimlerin dillendirildiğini herkes anladı) “iki ayyaş” laflarıyla
aşağıladığını sanmak, içinde Mustafa Kemal adı bile geçmeyen Çanakkale utkusu
konuşmaları yapmak, 30 Ağustos utkusunun karşısına Malazgirt Savaşını
koymak…Atatürk’e karşı hakaretlerin, küfürlerin, yalanların, kara
propagandanın, eylemlerin önünü açacaktı, açtı da. Çocuk yaşta ya da yetişkin
aymazların Anıtkabir’de, okullarda, parklarda görselli, paylaşımlı saldırıları
yaygınlaştı. Mustafa Armağan, Kadir Mısırlıoğlu (namı diğer Fesli), Yavuz
Bahadıroğlu gibi “lenk” tarihçiler, şarlatan yazarlar hacet için kâğıt
tomarlarından, emirlerine ayrılan TV kanallarından “düşünce” diyerek kustukları
yalanlar yetmezmişçesine, Atatürk’e, Zübeyde Anaya, tinsel kızı Prof. Dr. Afet
İnan’a, burada yazmak istemediğimiz iftiralar sıraladılar. Özellikle ikinci
cumhuriyetçi liboşlara da sormalı: Yapılanlar düşünce özgürlüğü gereğiydi değil
mi. Korunmalı, karşı olunmamalı değil mi… Basın yoluyla işlendiğinde cezası
artacak sözkonusu suça ilişkin, görevli kurumlardan, dişe dokunur bir yaptırım
çabası görülmedi.
Ne ilginçtir, 5816 sayılı Atatürk
Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun 31.7.1951 tarihlidir. Demokrat Parti’nin
ilk yıllarıdır. Yönetime gelir gelmez cumhuriyet ve devrim karşıtı açıklama ve
uygulamalara başlanması, Atatürk “aleyhine işlenen suçlar”da artışa yol
açmıştır ki suçların koşullarını sağlayan Adnan Menderes, yukarıda anılan 5816
sayılı, 5 maddeli yasayı çıkarmak zorunda kalmıştır. Yoksa kimi kurnaz kasaba
siyasetçilerinin, hinlikle savladığı gibi, Atatürk’ü çok sevdiklerinden değil! Belirtilen
suçların günümüzde de artışı rastlantı mı?
Kendilerini “aydınlanmacı”
sananların bile ortaya attıkları basmakalıp sözler var: “Atatürk
putlaştırılıyor”, “Kurtuluş Savaşını Atatürk yalnız mı kazandı”, “Kemalizm
diktatörlüktür, vesayettir”, “Hâlâ 1930’larda mısınız”, “Köy enstitüleri
Naziliktir”… Bu ve benzer savların savunucularının bir bölümü bilgisiz,
bilimsiz ve önyargılıyken, eylemlerin asıl yürütücüsü “akademik”, siyasal,
basınsal sözcüler güçlü, planlı desteklere sahipler.
İyi bilinmeli, Atatürk’e karşı yıllardır
sürdürülen, bol dolar-euro-riyal-tümen destekli saldırılara karşın, Atatürk’ün
ne saygınlığı, ne devrimleri, ne düşün evreni, ne de cumhuriyeti
aşındırılabildi. Kalıtı olan ülkü de yanlışlanamadı. Dil-eğitim-kültür devrimi,
sanayi ve tarım kurumları, bütüncül kalkınma anlayışı, ekonomi-iç ve dış
siyasası, tam bağımsızlık, ulus egemenliği ilkesi; sultana, derebeyine, şeyhe,
seyite karşı zincirlerini koparmış, özgür, eşit yurttaş hedefi; Altı Ok
izlencesi bugün de geçerliliğini ve güncelliğini koruyor. Atatürk’e saldıran
kesimler, kendi zavallıklarını, sefilliklerini sergiliyorlar, tükeniyorlar;
Atatürk her saldırıdan yücelerek çıkıyor.
