Çarşamba, Ocak 02, 2019




Günay Güner

Atatürk’e Saldırıların Sıradanlaşması


            Halkın kültürsüz bırakılması, eğitimin imam-hatipleştirilmesi, dinselleştirilmesi, bilimden uzaklaştırılmasıyla, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı işlenen her türden suçtaki artış arasında açık ilişki bulunmaktadır. Nedenler bununla sınırlı değildir; yıllardır her tür basın üzerinden dizgeli (sistem), planlı; zaman zaman Avrupa Birliği, ABD, bazı Arap ülkeleri, giderek ne acı ki “Türkiye Cumhuriyeti” organlarının da katıldığı saldırı sözkonusudur.
Anıtkabir’de saygı duruşunu “sap gibi durmak” laflarıyla önemsizleştirebildiğini sanmak, Cumhuriyetin kurucusu iki üstün insanı, Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’yü (adları belirtilmese de kimlerin dillendirildiğini herkes anladı) “iki ayyaş” laflarıyla aşağıladığını sanmak, içinde Mustafa Kemal adı bile geçmeyen Çanakkale utkusu konuşmaları yapmak, 30 Ağustos utkusunun karşısına Malazgirt Savaşını koymak…Atatürk’e karşı hakaretlerin, küfürlerin, yalanların, kara propagandanın, eylemlerin önünü açacaktı, açtı da. Çocuk yaşta ya da yetişkin aymazların Anıtkabir’de, okullarda, parklarda görselli, paylaşımlı saldırıları yaygınlaştı. Mustafa Armağan, Kadir Mısırlıoğlu (namı diğer Fesli), Yavuz Bahadıroğlu gibi “lenk” tarihçiler, şarlatan yazarlar hacet için kâğıt tomarlarından, emirlerine ayrılan TV kanallarından “düşünce” diyerek kustukları yalanlar yetmezmişçesine, Atatürk’e, Zübeyde Anaya, tinsel kızı Prof. Dr. Afet İnan’a, burada yazmak istemediğimiz iftiralar sıraladılar. Özellikle ikinci cumhuriyetçi liboşlara da sormalı: Yapılanlar düşünce özgürlüğü gereğiydi değil mi. Korunmalı, karşı olunmamalı değil mi… Basın yoluyla işlendiğinde cezası artacak sözkonusu suça ilişkin, görevli kurumlardan, dişe dokunur bir yaptırım çabası görülmedi.
Ne ilginçtir, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun 31.7.1951 tarihlidir. Demokrat Parti’nin ilk yıllarıdır. Yönetime gelir gelmez cumhuriyet ve devrim karşıtı açıklama ve uygulamalara başlanması, Atatürk “aleyhine işlenen suçlar”da artışa yol açmıştır ki suçların koşullarını sağlayan Adnan Menderes, yukarıda anılan 5816 sayılı, 5 maddeli yasayı çıkarmak zorunda kalmıştır. Yoksa kimi kurnaz kasaba siyasetçilerinin, hinlikle savladığı gibi, Atatürk’ü çok sevdiklerinden değil! Belirtilen suçların günümüzde de artışı rastlantı mı?
Kendilerini “aydınlanmacı” sananların bile ortaya attıkları basmakalıp sözler var: “Atatürk putlaştırılıyor”, “Kurtuluş Savaşını Atatürk yalnız mı kazandı”, “Kemalizm diktatörlüktür, vesayettir”, “Hâlâ 1930’larda mısınız”, “Köy enstitüleri Naziliktir”… Bu ve benzer savların savunucularının bir bölümü bilgisiz, bilimsiz ve önyargılıyken, eylemlerin asıl yürütücüsü “akademik”, siyasal, basınsal sözcüler güçlü, planlı desteklere sahipler.
İyi bilinmeli, Atatürk’e karşı yıllardır sürdürülen, bol dolar-euro-riyal-tümen destekli saldırılara karşın, Atatürk’ün ne saygınlığı, ne devrimleri, ne düşün evreni, ne de cumhuriyeti aşındırılabildi. Kalıtı olan ülkü de yanlışlanamadı. Dil-eğitim-kültür devrimi, sanayi ve tarım kurumları, bütüncül kalkınma anlayışı, ekonomi-iç ve dış siyasası, tam bağımsızlık, ulus egemenliği ilkesi; sultana, derebeyine, şeyhe, seyite karşı zincirlerini koparmış, özgür, eşit yurttaş hedefi; Altı Ok izlencesi bugün de geçerliliğini ve güncelliğini koruyor. Atatürk’e saldıran kesimler, kendi zavallıklarını, sefilliklerini sergiliyorlar, tükeniyorlar; Atatürk her saldırıdan yücelerek çıkıyor.