Aydınımsıların
Aymazlığı
Günay Güner
Nesnel olmayı, ikiyüzlülükten, çifte standarttan kurtulmayı bir
başarabilsek çok büyük iş yapmış, aşama kat etmiş olacağımızdan hiç kimsenin
kuşkusu olmasın. Özellikle aydınımsıların bu yöndeki tutumlarına us erdirmek
gitgide daha da güçleşiyor.
Bu tür kişilerin kanıtlarla, belgelerle, tarihsel birikimle, günün dünya
çözümlemeleriyle, güç dengelerinin konumlanışıyla işleri yoktur. Karşılarında
konuşan benimsemediği görüşler dillendiriyorsa dinlemezler. Yaftalarla
yargılamaya çabalarlar. Kafalarında yarattıkları düş dünyasında yaşarlar.
Bundan daha geçerli yaklaşım bulunmadığına inanırlar. Kafalarındakilerin nesnel
dünyanın gerçekliğiyle uyuşup uyuşmadığının önemi yoktur. Öyle ya herkesin
doğrusu kendine ve “gerçek” ve “saygın”dır.
Daha da çoğaltılabilecek bu özellikler de bir yana en acısı kıyımlara
yaklaşımlarındaki içtensizliktir. Son olacağını hiç sanmıyorum ama sözkonusu
içtensizliğin yeni örneği Hırant Dink anma toplantısında gözlendi. Öncelikle
şunu açıklıkla belirtmeli: Atatürkçü aydınları ananlar kıyılan aydınları hiç
ayırmıyorlar. Anma toplantılarına çağrı yapıyorlar, katılıyorlar. En büyük
çirkinliğin bu olacağının ayrımındalar.
Ne ki özünü özenle, ısrarla, giderek “bağnazlıkla” ayıran diğerleri Uğur
Mumcu’yu, Bahriye Üçok’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Turan Dursun’u, Ümit
Kaftancıoğlu’nu, Bedrettin Cömert’i, Necip Hablemitoğlu’nu, İlhan Erdost’u…
(hemen tümü Atatürkçü aydınlar değil mi?) anmıyorlar, anma etkinliklerine
katılmıyorlar. Hrant Dink’le ilgili karar açıklandığında çok yerinde olarak on
binler toplandı. Neredeyse hiçbiri evet hiçbiri birkaç gün sonraki Uğur
Mumcu’yu anma buluşmalarında yoktu. Olsa olsa birinci kesimden olup Dink’i de
ananlar Mumcu’yu da içtenlikle anmıştır. Düşünceleri üzerine düşünmüştür.
Karin Karakaşlı’nın o on binlerin de düşüncesi olduğundan kuşku
duymadığım konuşmasındaki; dava sürecinde ortaya çıkan onca kanıta karşın
hedefini şaşırmış, güncellenmemiş, yanlış yönlendirilmiş öfkeye, giderek “kin”e
ne demeli. İnsan olaylar, belgeler, kavramlar arasında ilişki kuramıyorsa,
nesnel bir sonuca varamıyorsa omuzları üzerinde beynini hangi güne saklar?
Kitleleri de olumsuz, dayanaksız, bilgisiz koşullara sürüklemeyecek olsa,
dillendiren kişilerin kendileriyle sınırlı kalsa bir noktadan sonra sorun
değil. Ama öyle olmuyor. Özellikle hazırlıksız, benimseme kolaycılığı içindeki
gençleri etkileyebiliyor. Hani öteki, öteki deniyor ya, işte böyle yaratılıyor
öteki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder