Şah İsmail ile Beşar Esad
Deniz Yılkı
Türk
dış siyasasına, iç siyasasına bakıldığında bir nen kaçınılmaz olarak usa
geliyor. Bu önemli bir tarihsel olay olan, 23 Ağustos 1514 tarihinde yaşanan
Çaldıran savaşıdır. Bilindiği gibi Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim ile
Safevi hükümdarı Şah İsmail karşı karşıya gelir. Savaşı Osmanlı ordusu kazanır.
Ama ne kazanmak! Yavuz Selim, ordusunu savaşa götürürken yalnız Erzincan’da
kırk bin Kızılbaşı öldürtür. Kılıçtan geçirtir. (Bu gerçekleri Murat Bardakçı
gibi “bilgi hamalı” tarihçiler olanca hırslarıyla gözlerden kaçırmaya
çalışırlar). Osmanlı başka bir güç yararına bu savaşa girişmedi. Zaten dönemin
diğer güçlü devletleri gibi kendisi yayılmacı, sömürgeci, talancı güçtü. Bu
noktada sorun yok. Sorun Osmanlının öz köklerine yabancılığının, deyim
yerindeyse saldırısının doruğa çıktığı dönem olmasında. Ve o gün Safevi
devletinin, bugün Suriye’nin benzer bir saldırı altında olmasında…
Yavuz
Selim, şimdi Erdoğan olmuş. Şah İsmail’in yerinde Beşar Esad var. Köy imamları
bile gizli açık Suriye düşmanlığı, savaş kışkırtıcılığı yapıyor. Gerekçeleri ne
dersiniz? Suriye yönetimi Alevidir, yıkılması hayırlıdır! Beyazcam
kanallarındali sözde okumuşlar belki şimdilik bu kadarını söyleyemiyorlar ama
yine de söyleyebildikleri aynı kapıya çıkıyor: Beşar Esad yıkılacak, yıkılmalı!
Onlar için tutarlılık gerekmediğinden, neden, sorusu ne soruluyor ne de
yanıtlanıyor.
Gericilik
yaşanmadan anlaşılmıyor demek ki. Yaşandığında anlaşıldığı da kuşkulu ya,
neyse… Seçim öncesi açıkhava toplantısında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun mezhebi
üzerinden Alevileri, Aleviliği binlerce kişiye yuhalatan, cemevine ucube deyip
hakaret eden, 4+4+4 eğitim rezaletiyle minicik çocuklara zorunlu din dersi diye
zikir yaptıran, Alevi evlerin kapılarına kimlerin işaret koyduğunu gelişen
teknolojiye karşın bulamadığı gibi bu konuyu hiç ağzına bile almayan Erdoğan’ın
yönetiminde bu yurdun öz yurttaşı olan Aleviler, giderek laik insanlarımız
canlarını nasıl güvende duyumsayacaklar, adalete nasıl güvenecekler? Adalet
deyince işte yalnızca bir örnek: Malatya’daki aileye Ramazan’da yapılanlar
nasıl da çabuk unutuldu değil mi. Ya savcının savyazısına ne demeli. Meğer o
Alevi aile suçluymuş! Yakılmaya karşı durmakla çevrenin huzurunu bozmuş!
Bugün
olanları gözlerken insan, 1514 yılında olanları çok daha iyi anlıyor.
Şah
İsmail’in babası "Haydar'ın ölümünü işitmiş olmak sevincimi kat kat
artırdı" diyen; İran’a giden tüm Kızılbaşların öldürülmesi emrini veren
II. Bayezid, öldürülmeleri yasaldır, fetvaları veren şehülislamlar, her savaşa
gidişte, savaştan dönüşte öldürülen bilerce Alevi… Hem de halife ve Sünni
şeriat kuyumcu terazisi, kıldan köprüler kurmuş, cehennem ateşine atılma hesabı
yaparken; Alevi ise Batıni, felsefesel, insan sevgisini yücelten, biçimcilikten
uzak, varlıkta birlik anlayışı benimseyip yaşarken, yaşamaya çalışırken. Sizce
kime bağlılık duymaları gerekiyordu.
Ört
ki ölem, ört ki ölem…
10 Ekim 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder