Hangi Anayasa?
Günay Güner
“Şiir
anayasaya aykırıdır” Cemal Süreya
Gündemi
belirleme gücünü ellerinde tutanlar Türkiye’nin en önemli sorununun geçim
bunalımı, ayrılıkçı kıyımlar, dış siyasada çekilmeye çalışılan konum değil,
yeni anayasa yazmak olduğuna karar verdiler. Tarihsel bilgimize göre 1215 Magna
Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi), 1787
ABD Anayasası, 1791 Fransız Devrim Anayasası, 1848 devrimleri ve aynı
dönemde çeşitli ülkelerde kabul edilen anayasalar derken önemli bir birikim
oluşmuştur. Sınıf savaşımında ulaşılan her aşama bir belgeye dönüşmüştür. Bu
belgelerin insan haklarını geliştirici olumlu yanı yadsınamasa da ilk
dönemlerde kralın yetkilerini derebeyleri, giderek kentsoylular (burjuvazi)
yararına sınırlarken, daha yakın dönemlerde ise bireyi korumak amacıyla
devletin yetkilerini sınırlamıştır. En azından dayandığı felsefe budur. Hitler,
Mussolini faşist buyurganlıklarının açtığı savaşlar yüzünden 50 milyon insanın
öldürüldüğü, Avrupa’nın yerle bir olduğu 2. Dünya Savaşı sonrası döneme
bakıldığında bireyi koruma kaygısının nedeni anlaşılır. Kuşkusuz ülkemiz ve
benzerleri için de kabul edilebilir kaygılardır. Ancak küreselleşme, yeni dünya
düzeni olguları ve bu bağlamda Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge üzerindeki
tasarılar, giderek yapılanlar düşünüldüğünde ayrı bir bakış geliştirmek, ulus
devletlerin hangi gücün yararına sınırlanacağı sorusunu sormak gerekir.
Yanıtlarınınsa kaygı doğurmaması olanaksızdır. Bugün “birey”den anlaşılması
gereken ülke ve ulus yapısına yurttaş ilişkisiyle bağlı, derebeyliğe göre
özgürleşmiş kişi değildir. Dillendirilen anamalına kazanç arayan varsıl, ondan
da öte aşiretiyle, tarikatıyla, cemaatiyle sivil toplum örgütleri sanı verilen
ve sürekli yemlenen Troya atlarıdır. Yeni anayasa tasarıları da bunlardan çıkıyor.
Oysa 23
maddelik bir yasa olan 1921 Anayasası yayılmacılığa karşı ilk tokadı atmayı
başarmış Atatürk Cumhuriyetinin devrim ve bağımsızlık anayasasıdır. Tam da bu
nedenle sınıfsal öz taşır. Bu kurucu belge 1924 Anayasasıyla taçlanırken;
yozlaşan, geleceğini dış dünyaya, “acenteliğe” bağlayan kentsoylu / derebeyi
birliğine karşı 1961 Anayasası’yla korunmaya çalışılmıştır. Sınıf savaşımı
70’li ve 80’li yıllarla birlikte yoğunlaşmış her alan ve yöntemle uygulanan ABD
yönlendirmeleri 1961 Anayasası’nın aşındırılması biçiminde ve sonunda 1982
Anayasası olarak belgeye dönüşmüş, somutlaşmıştır. Günümüzde amaçlanan dünya
koşullarıyla uyumlu ayrı bir anayasal belgeyle 1921 ile 1924 Anayasalarının
ulus devlet ve eşit, özgür yurttaş ülküsüne karşı onyıllardır açılmış savaşı
yayılmacılık yararına daha güçlü bir aşamaya ulaştırmaktır. Ayrılıkçılık,
sendika ayıklama, kıdem tazminatından arınma tasarılarıyla birlikte beslenen
anayasa “tapınım” (fetiş) törenlerinin anlamı budur.
16 Ağustos 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder