Cuma, Eylül 18, 2015

Hangi Anayasa?





Hangi Anayasa?

Günay Güner

“Şiir anayasaya aykırıdır” Cemal Süreya
           
Gündemi belirleme gücünü ellerinde tutanlar Türkiye’nin en önemli sorununun geçim bunalımı, ayrılıkçı kıyımlar, dış siyasada çekilmeye çalışılan konum değil, yeni anayasa yazmak olduğuna karar verdiler. Tarihsel bilgimize göre 1215 Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi), 1787 ABD Anayasası, 1791 Fransız Devrim Anayasası, 1848 devrimleri ve aynı dönemde çeşitli ülkelerde kabul edilen anayasalar derken önemli bir birikim oluşmuştur. Sınıf savaşımında ulaşılan her aşama bir belgeye dönüşmüştür. Bu belgelerin insan haklarını geliştirici olumlu yanı yadsınamasa da ilk dönemlerde kralın yetkilerini derebeyleri, giderek kentsoylular (burjuvazi) yararına sınırlarken, daha yakın dönemlerde ise bireyi korumak amacıyla devletin yetkilerini sınırlamıştır. En azından dayandığı felsefe budur. Hitler, Mussolini faşist buyurganlıklarının açtığı savaşlar yüzünden 50 milyon insanın öldürüldüğü, Avrupa’nın yerle bir olduğu 2. Dünya Savaşı sonrası döneme bakıldığında bireyi koruma kaygısının nedeni anlaşılır. Kuşkusuz ülkemiz ve benzerleri için de kabul edilebilir kaygılardır. Ancak küreselleşme, yeni dünya düzeni olguları ve bu bağlamda Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge üzerindeki tasarılar, giderek yapılanlar düşünüldüğünde ayrı bir bakış geliştirmek, ulus devletlerin hangi gücün yararına sınırlanacağı sorusunu sormak gerekir. Yanıtlarınınsa kaygı doğurmaması olanaksızdır. Bugün “birey”den anlaşılması gereken ülke ve ulus yapısına yurttaş ilişkisiyle bağlı, derebeyliğe göre özgürleşmiş kişi değildir. Dillendirilen anamalına kazanç arayan varsıl, ondan da öte aşiretiyle, tarikatıyla, cemaatiyle sivil toplum örgütleri sanı verilen ve sürekli yemlenen Troya atlarıdır. Yeni anayasa tasarıları da bunlardan çıkıyor.

Oysa 23 maddelik bir yasa olan 1921 Anayasası yayılmacılığa karşı ilk tokadı atmayı başarmış Atatürk Cumhuriyetinin devrim ve bağımsızlık anayasasıdır. Tam da bu nedenle sınıfsal öz taşır. Bu kurucu belge 1924 Anayasasıyla taçlanırken; yozlaşan, geleceğini dış dünyaya, “acenteliğe” bağlayan kentsoylu / derebeyi birliğine karşı 1961 Anayasası’yla korunmaya çalışılmıştır. Sınıf savaşımı 70’li ve 80’li yıllarla birlikte yoğunlaşmış her alan ve yöntemle uygulanan ABD yönlendirmeleri 1961 Anayasası’nın aşındırılması biçiminde ve sonunda 1982 Anayasası olarak belgeye dönüşmüş, somutlaşmıştır. Günümüzde amaçlanan dünya koşullarıyla uyumlu ayrı bir anayasal belgeyle 1921 ile 1924 Anayasalarının ulus devlet ve eşit, özgür yurttaş ülküsüne karşı onyıllardır açılmış savaşı yayılmacılık yararına daha güçlü bir aşamaya ulaştırmaktır. Ayrılıkçılık, sendika ayıklama, kıdem tazminatından arınma tasarılarıyla birlikte beslenen anayasa “tapınım” (fetiş) törenlerinin anlamı budur.
16 Ağustos 2011

Hiç yorum yok: