Günay Güner
Çatışmanın
Sorumlusu Hangi Güçler?
Kimi çokbilmişlerce anlaşılmak istenmeyen bir gerçek şudur:
Devlet olmanın, halkının ve gelecek kuşaklarının güvenliğini sağlamanın
dünyanın her yerinde, binyıllara dayanan ortak ilkeleri, kuralları vardır.
Köklü devletler günübirlik yönetilmezler. Yüzyıllık planları
ve siyasaları olur.
Bu planlar ve siyasalar, üzerinde çok çalışılarak
belirlendiği için kolay değiştirilmezler. Ancak hızlı değişen dünya koşullarına
uygum gerektiğinden güncellenir; bu yönde B ve C denen birkaç alt plan bulunur.
Ne ki bu planlar temel siyasaya hiçbir zaman taban tabana zır bir durum
oluşturmaz, önermeler içermezler.
Devletlerin sözkonusu siyasaları, değişen iktidarlara bağlı
olarak da değişmezler. Hükümet siyasası değil, devlet siyasasıdır.
Bir yönden “kurucu istenç”le de ilişkili sayılabilecek
devlet siyasası, binlerce yıllık tarihsel birikime, izlemsel (strateji)
konumlanmaya, tutumbilimsel, uygulayımbilimsel (teknolojik) düzeye, ordu
gücüne, tarihsel meydan okumalara (izlemsel bir terimdir) dayanır.
Bu başat ilkelere uymamak üzere bir yönetimin (hükümetin)
gelmesi, getirilmesi durumunda ne mi olur? Yine dünya tarihi bu sorunun
yanıtını veriyor. Böylesi yönetimlere bu olanak verilmez; bir biçimde devre
dışı bırakılırlar.
Bu noktada çözümlenmeye çalışılan bu devlet planlarının,
insanlığın ortak kazanımlarıyla ne değin uyumlu olduğu, insan yeteneklerini
özgürleştiren, gelişmesini sağlayan bir ülkü taşıyıp taşımadığı, devrimci,
ilerici olup olmadığı önemlidir. Bu olumlu koşulları taşıyan bir devletin,
ülkenin bulunmadığı açıktır. Böylesine rastlamak olanaksızdır. Ne ki burada
görece ilkelere görece yaklaşıp yaklaşmadığı sorgulanabilir, aranabilir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün
önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti kurulur kurulmaz, cumhuriyet kurulurken
yenilgiye uğrayan yayılmacı batılı güçler, (genellikle gizli yöntemler ve
yollarla) karşı saldırıya geçtiler. Türkiye Cumhuriyeti İngiltere’nin,
Fransa’nın, İtalya’nın… sömürgeleri için eşsiz bir umut, özgürlük kaynağıydı.
Türk Devrimini etkisizleştirmek amacıyla en güçlü yöntemin,
çıkarları tehlike altına girmiş toprak ağalarının isyan ettirilmeleri olarak
görüldü. Yayılmacılar ve ağalar yönünden oldukça tutarlıydı, mantıklıydı. Hemen
uygulamaya koyulan tasarıyla birlikte Kürt derebeylerinin isyanları birbirini
izledi.
Yayılmacı güçler bir yandan da Türkiye yönetimlerini,
yayılma çıkarlarına uygun duruma getirme çabası içindeydiler; bu süreci de 1940
yılından başlattılar. Başlayış 1940 yılı olmakla birlikte asıl köklü devrim
karşıtlı döneminin başlayışı 1950’dir. Kanıtlar, belgeler yüzlercedir.
1960 devleti sözkonusu devrim planları anlamında yeniden
toparlama girişimidir.
1970’ler devrimi, halk uyanışını boğma, faşizm dönemidir. Ve
ardından gelen tüm dönemlerde Türk Devrimine soluk aldırmamak amaçlanmış; bu
yönde ardı ardına saldırılar düzenlenmiştir.
1960’lı yıllarda Türk aydınlardan ve Türkiye emekçi
sınıfının ortak savaşımından kendini ayıran Kürt hareketi, 1970’li yıllardan bu
yana düzenli yöntemlerle demokratik kurumları kullanmak yönünde savaşım
vermemiş; silahlı savaşımı benimsemiş ve bugüne kadar sürdürmüştür.
1980 faşizminde en şiddetli işkenceleri yaşadığı, kıyımlara
uğradığı 12 Eylül generallerini ve onlarla ilgili CIA şeflerini “Our boys” diye
adlandıran, onları destekleyen, Ortadoğuda, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de,
Afganistan’da 2 milyon sivili öldüren, bu ülkeleri işgal eden Amerika Birleşik
Devletleriyle birlikte, silahlı savaşımla Kürdistan kurmak için bugüne kadar
savaştı. Bu kıyım yöntemli savaşımın örgütü PKK hemen hemen tüm Kürt
siyasetçilerince benimsendi; temsil örgütü sayıldı.
PKK ve uzantısı partiler (2015’e değin TBMM’ye bağımsız
giren milletvekilleri, 2002 yılından başlayarak, Türkiye yönetimiyle, “açılım”
anahtar sözcüğü üzerinden, devrim karşıtlığında (burada devrimle denmek istenen,
yozlaştırılsa da kalan cumhuriyet kurumlarıdır) birleştiler. Sözkonusu
ortaklık, Türkiye cumhuriyet sanayisinin, tarımının, ticaretinin, kültürünün
başat kurumları durumundaki cumhuriyet kurumlarının yok pahasına satılmasında,
ortadan kaldırılmasında da sürdü.
İngiltere ile ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi aynı zamanda
Kürdistan kurma projesidir. Yayılmacıların bundaki amaçları açıktır: Enerji
bölgelerindeki egemenliklerini artırmak yönünde “üs devlet” kurmak, kurarken,
Kürtlerin de yaşadığı dört ülkeyi parçalayarak güçsüzleştirmek, siyasasına
direnemez duruma (diz çökme) getirmek.
Gayet anlaşılacağı gibi, güç birliği yapılan 2002 sonrası
dönemde PKK kıyımları hızla artmıştır. Hiçbir dönemde elde edemedikleri kadar bölge denetim, özgüven, tehdit, meydan okuma
gücü elde etmişlerdir.
Bunlar olurken, yönetim-devlet, istihbarat örgütü üzerinden
PKK ile görüşmeler başlatmış ve sürdürmüştür. Oslo görüşmelerini, neler
görüşüldüğünü, İmralı görüşmelerini, neler görüşüldüğünü, Ergenekon ve Balyoz
dava sürecini, bu davalarda olan bitenleri, davaların Oslo ve İmralı’yla
ilişkilerini anımsamak ve unutmamak gerekir. (Oslo ve İmralı deyince, bu
görüşmelerin Kürtçü aktörlerinin onyıllardır, karşıtlarını karalama
tümcelerinin “MİT ajanı” suçlaması olduğunu da belirtmeden geçmemeli. “MİT
ajanı” olmakla suçlayanlar MİT’le akraba oldular. A. Öcalan’ın gerçek, somut MİT
akrabalığına da girmek istemiyorum.)
Karşıtlarını darbecilikle, vesayetçilikle, beyaz Türklükle,
jakobenlikle, türban düşmanlığıyla, faşistlikle, ırkçılıkla, savaş
yandaşlığıyla, giderek “Atatürkçülük”le “suçlayan” iki tarafın, “can ciğer kuzu
sarması” da denebilecek bu yakınlığı, dostluğu 7 Haziran 2015 seçiminin hemen ardından
birden “kanlı bıçaklı” düşmanlığa dönüştü. Ne düşünmeli?
Şimdi kim haklı çıktı?
Silah bırakmayanla devlet olarak görüşme yapıldığının,
(diğer tarihsel benzemezlikler de bir yana) uygar, gelişmiş devletler sınıfında
bir örneği daha yoktur. Silah bırakılması her zaman koşulların başında
gelmiştir. Kimse halkı aldatmaya kalkmasın.
Başta belirttiğimiz, köklü devlet davranış biçimine,
değiştirilemeyen tasarı ve siyasalara gelmiş oluyoruz burada.
Ülkemiz yeniden kan gölüne döndü. Zamanında ne denmişti?
Bugün “Analar ağlamasın derseniz, seçmeni oyalarsanız, yarın analar daha acı
biçimde ağlar, bu işler boşluk, yanlış kaldırmaz.”
Yineliyoruz, kim haklı çıktı?
PKK silah bırakmak istemiş de T. Erdoğan engellemiş! Silah
bırakmak isteyen neden kamuoyuna açıklamamış? Yine silah bırakmak isteyen, daha
ordu hiçbir PKK öbeğine silahla karışmıyorken neden kıyımlara başlar?
Bu birbirinden gülünç sözlere ne yazık ki gülemiyoruz. Çünkü
yaşadıklarımız gülünemeyecek kadar acı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder