Emekçi Göçünün 50. Yılında…
Günay Güner
Göçler
insanlığın iç içe olduğu belki de kaçınılmaz bir gerçeklik. Ne acılar, silinmez
izler, travmalar… Söylerken, yazarken dile kolay. Köklere duyulan özlem,
ezgilere gizlenen, gizemleşen hüzün, tutunabilme çabası… Geçinebilmek, gelecek
güvencesi, can güvenliği gibi başat gereksinimler için katlanılır onca çileye.
Yeni bir sayfa açılır, gemiler yakılır… Hiç kolay değildir bu cesareti
göstermek.
Usta
Yazar Yüksel Pazarkaya’nın Türk yazınında göç durumuna ilişkin başyapıtlardan
sayılan Oturma İzni ile Güz Rengi adlı kitaplarının onlarca
yılın ardından; Türkiye’den Almanya’ya emekçi göçünün 50. yılında, birlikte
yeni basımının yapılması, sözkonusu insanlık durumu üzerine yeniden düşünmek
için önemli bir neden oluşturuyor.
Sanırım
bir Alman devlet yetkilisinin sözüydü, biz işçi istedik, onlar insan
gönderdiler, demişti. Evet dalga dalga giden kitleler insandı. Sorunlarıyla,
kaygılarıyla, acılarıyla, beklentileriyle insan… Görülüyor ki geçen elli yıla
karşın o kitlelere insanca bir bakışın geliştirilmesi bir yana yaklaşım daha da
katılaşmış, göçmenler anamalcılığın kendi doğasından kaynaklanan ekonomik
sorunların sorumlusu sayılmışlardır. Her fırsatta o yerlere ait olmadıkları
duyumsatılmıştır. Evrensellik içi boş sözlerin ötesine geçememiştir. İnsan
hakları diye dayatma üzerine dayatma içine giren, ders vermek için esrikleşen
batı azgelişmiş ülkelerden istediklerini nedense kendi toprakları içinde,
ülkelerindeki yabancı kökenlilere yönelik olarak uygulamakta pek gönülsüz
davranmıştır.
Avrupa
ülkelerinde yerleşen Türk işçilerinin parçalanmışlıkla, kişilik bölünmeleriyle
dolu yaşamları birçok yazarın yapıtına konu olmuştur. Yüksel Pazarkaya ilk
örneklerini sunmuş, geliştirerek sürdürmüş; Aras Ören, Fethi Savaşçı, Bekir
Yıldız, Güney Dal, Habib Bektaş, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Gürhan Uçkan, Sıtkı
Salih Gör, Gültekin Emre, Adalet Ağaoğlu gibi yazarlar okura sundukları özgün
ve yetkin yapıtlarla sözkonusu birikimi genişletmiş, varsıllaştırmışlardır.
Almanca yazan Türk kökenli yazarlar (Emine Sevgi Özdamar, Zafer Şenocak, Akif
Pirinççi, Feridun Zaimoğlu…) ve yurtdışında yaşayan, dışardan bakışla yaratan ancak
tema olarak pek de işçi, emekçi evrenini işlemeyen yazarlar eklendiğinde alan
daha da boyutlanmaktadır.
Avrupa’daki
yazarlarımız dergiler de yayımlamış bu yolla da ekin yaşamına katkıda
bulunmuşlardır. Yüksel Pazarkaya’nın çıkardığı Anadil, Gültekin Emre’nin yayımladığı Şiirlik bu dergilerin en önemlilerindendir.
Kaç
kuşaktır Türkler Avrupa’da kalıcılaştılar. Artık o ülkelerin de
insanlarıdırlar. Elbette göçün yalnız olumsuz etkileri olmamıştır. Gelecek
güvencesine kavuşmuşlar, elverişli bir gönenç düzeyine erişmişlerdir. Dünyaya
bakışları gelişmiş, düşünce evrenleri genişlemiştir.
İnsanlık
durumu olarak göçü konu alan yazın devasa bir birikim oluşturmuştur. Türk
yazınının ivmesini artırmıştır. Uygarlık içinde yer etmenin, özünü
benimsetmenin başat yöntemi budur. İnsanların, toplumların, ulusların başarısı yazında,
ekinde, bilimde yaratılarıyla ölçülür. Bu bağlamda yurtdışındaki Türk
yazarlarının yapıtlarıyla sağladıkları varsıllıkla gurur duyuyoruz.
30 Mayıs 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder