Cuma, Eylül 18, 2015

Emekçi Göçünün 50. Yılında…

Emekçi Göçünün 50. Yılında…

Günay Güner

Göçler insanlığın iç içe olduğu belki de kaçınılmaz bir gerçeklik. Ne acılar, silinmez izler, travmalar… Söylerken, yazarken dile kolay. Köklere duyulan özlem, ezgilere gizlenen, gizemleşen hüzün, tutunabilme çabası… Geçinebilmek, gelecek güvencesi, can güvenliği gibi başat gereksinimler için katlanılır onca çileye. Yeni bir sayfa açılır, gemiler yakılır… Hiç kolay değildir bu cesareti göstermek.
            Usta Yazar Yüksel Pazarkaya’nın Türk yazınında göç durumuna ilişkin başyapıtlardan sayılan Oturma İzni ile Güz Rengi adlı kitaplarının onlarca yılın ardından; Türkiye’den Almanya’ya emekçi göçünün 50. yılında, birlikte yeni basımının yapılması, sözkonusu insanlık durumu üzerine yeniden düşünmek için önemli bir neden oluşturuyor.
            Sanırım bir Alman devlet yetkilisinin sözüydü, biz işçi istedik, onlar insan gönderdiler, demişti. Evet dalga dalga giden kitleler insandı. Sorunlarıyla, kaygılarıyla, acılarıyla, beklentileriyle insan… Görülüyor ki geçen elli yıla karşın o kitlelere insanca bir bakışın geliştirilmesi bir yana yaklaşım daha da katılaşmış, göçmenler anamalcılığın kendi doğasından kaynaklanan ekonomik sorunların sorumlusu sayılmışlardır. Her fırsatta o yerlere ait olmadıkları duyumsatılmıştır. Evrensellik içi boş sözlerin ötesine geçememiştir. İnsan hakları diye dayatma üzerine dayatma içine giren, ders vermek için esrikleşen batı azgelişmiş ülkelerden istediklerini nedense kendi toprakları içinde, ülkelerindeki yabancı kökenlilere yönelik olarak uygulamakta pek gönülsüz davranmıştır.
            Avrupa ülkelerinde yerleşen Türk işçilerinin parçalanmışlıkla, kişilik bölünmeleriyle dolu yaşamları birçok yazarın yapıtına konu olmuştur. Yüksel Pazarkaya ilk örneklerini sunmuş, geliştirerek sürdürmüş; Aras Ören, Fethi Savaşçı, Bekir Yıldız, Güney Dal, Habib Bektaş, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Gürhan Uçkan, Sıtkı Salih Gör, Gültekin Emre, Adalet Ağaoğlu gibi yazarlar okura sundukları özgün ve yetkin yapıtlarla sözkonusu birikimi genişletmiş, varsıllaştırmışlardır. Almanca yazan Türk kökenli yazarlar (Emine Sevgi Özdamar, Zafer Şenocak, Akif Pirinççi, Feridun Zaimoğlu…) ve yurtdışında yaşayan, dışardan bakışla yaratan ancak tema olarak pek de işçi, emekçi evrenini işlemeyen yazarlar eklendiğinde alan daha da boyutlanmaktadır.
            Avrupa’daki yazarlarımız dergiler de yayımlamış bu yolla da ekin yaşamına katkıda bulunmuşlardır. Yüksel Pazarkaya’nın çıkardığı Anadil, Gültekin Emre’nin yayımladığı Şiirlik bu dergilerin en önemlilerindendir. 
            Kaç kuşaktır Türkler Avrupa’da kalıcılaştılar. Artık o ülkelerin de insanlarıdırlar. Elbette göçün yalnız olumsuz etkileri olmamıştır. Gelecek güvencesine kavuşmuşlar, elverişli bir gönenç düzeyine erişmişlerdir. Dünyaya bakışları gelişmiş, düşünce evrenleri genişlemiştir.

            İnsanlık durumu olarak göçü konu alan yazın devasa bir birikim oluşturmuştur. Türk yazınının ivmesini artırmıştır. Uygarlık içinde yer etmenin, özünü benimsetmenin başat yöntemi budur. İnsanların, toplumların, ulusların başarısı yazında, ekinde, bilimde yaratılarıyla ölçülür. Bu bağlamda yurtdışındaki Türk yazarlarının yapıtlarıyla sağladıkları varsıllıkla gurur duyuyoruz.
30 Mayıs 2011 

Hiç yorum yok: