Günay Güner
Madımak
Kıyımı ile Charlie Hebdo Kıyımı Özdeştir
Yeni Dünya Düzeninin ideolojik kılıfı postmodernizmdir. Yeni Dünya
Düzeni egemenleri yeryüzünü biçimlendirirken tüm gerilikleri, ilkellikleri,
insanlıkdışı anlayışları besledi, geliştirdi, aymazca destekledi.
Bu anlayışa göre ilerleme düşüncesi yadsınmalıdır. Yaşam
ilişkileri, biçimleri arasında ilerleme düşüncesine göre bir aşama, düzey
ayrımı olmamalıdır. Her yaşam biçimi, her değerler toplamı “saygın”dır. Giderek
kutsaldır, dokunulmazdır.
Bu anlayışa göre ulus devletler (uniter yapılar) budunsal (etnik)
ve dinsel yapıları baskılamaktadır. Ekinlerini “asimile” etmektedir. İnsan
haklarından topluluk (cemaat) haklarını anlamak gerekir. Ulus devletler bu
bakışla sınıflandırılarak “haydut devlet”, “halkını öldüren devlet” olarak duyurulanlar savaş da içinde olmak
üzere her yolla değişikliğe uğratılmalı, parçalanmalı, ortadan kaldırılmalıdır.
Özellikle son kırk yılda yaşananları tarihtekiyle yan yana
getirirken, günümüzün bilişim, uygulayımbilim, uzaybilim gelişmeleriyle
kıyımları birlikte düşünmek gerekir. Böyle bakıldığında çelişkinin yakıcılığı
daha açık ortaya çıkar. Bir yanda bu değin gelişmiş bir dünya bir diğer yanda
tarihtekinden hiç de hafif olmayan, belki de daha ağır kıyım koşulları… Yetmezmiş
gibi Sartre’ın, Camus’nun, Simone de Beauvoir’in Varoluşçu sorumluluğunu taşıyan aydınlar da kitleler de yok.
Amerika Birleşik Devletleri yaklaşık 3.000 yurttaşının yaşamını
yitirdiği 11 Eylül 2001 kıyımının ardından bile köktenci İslamcı yönetimleri,
örgütleri, kıyım örgütlerini destekledi. Yalnızca ABD değil Avrupa Birliği
devletleri de aynı yaklaşımı benimsediler. Bu çok ilginçtir.
Yayılmacı gerici siyasanın en yakıcı sonucu sözkonusu hedefteki devletleri
oluşturan uluslardaki ilerici unsurların baskı ve kıyımla yüz yüze kalmalarıdır.
Seçim hileleri, sınırsız parasal destek…
Aydınlanmacı birikimi yıkmak için batının desteklediği anahtar
sözleri anımsayalım: “vesayet”i ortadan
kaldırmak, demokrasi götürmek, kimlik, Arap baharı, asimilasyon, özgürlük,
soykırım, etnik, cemaat, tarikat…
ABD’siyle, AB’siyle batının çelişki gibi görünen bu siyasası
yayılmacıların çıkarlarına uygundu. Özünde çelişki yoktu. Batı hiçbir zaman
üçüncü dünya ülkelerinde aydınlanmacı yönetimler, akılcı kitleler istemez.
Böylesi bir aydınlanmacı durumda sömürüsünün işlemeyeceğini, tıkanacağını
bilir. Her an diz çökmüş ülkeler ister ve bunu oluşturacağı siyasaları izler.
Diğer deyimle batının kıyım karşıtlığı, uygarlıkseverliği
gerçekdışıdır.
İşte Charlie Hebdo
kıyımı batının her zaman “kendi sınırları
dışında kalacağını tasarlayarak” sürekli beslediği İslamcı ve her tür
kıyımın bumerang örneği kendisine dönüşüdür.
Kuşkusuz bu gerçek bir başka gerçeği görmemeyi gerektirmiyor:
İslam kendi iç yapısında ve güncel dünyasında sürekli biçimde kıyım üreten
ilişkiler dayatmaktadır. Bugün şiddetin başlıca kaynağı batı değil Müslüman
yönetimlerdir, onların uyuşturduğu, uslarını aldığı Müslüman halklardır.
Bu durumun batıyla, batının sözkonusu siyasasıyla ilgisi yoktur.
Bu ikisi birbirinden ayrı olgulardır.
Afganistan’daki okul baskınını, 200 çocuğun öldürüldüğü kıyımı,
IŞİD kıyımlarını, Boko Haram’ın 2000 kişiyi öldürdüğü kıyımı, çok sayıda
Türkmenin öldürüldüğü kıyımları, daha sayılamayacak kıyımları batının
siyasasıyla açıklama olanağı yoktur.
Türkiye’deki gerileşmenin boyutu da bir kez daha ve alabildiğine
ağır biçimde ortaya çıktı. Sokaktaki sıradan insan Charlie Hebdo kıyımını neredeyse savunur durumdadır. Demek oluyor
ki bu yaratıklar her an yine insanları bir otelde kıstırıp yakabilecek
ilkelliktedirler.
Kınamaktan kaçınan Türkiye İslamcı gericiliği turnusol kâğıdı gibi
bir kez daha kıyımcı yüzüyle ortaya çıkmıştır. Kıyımı kınamamanın gerekçesi
olamaz. Daha iki gün öncesine değin “basın
özgürlüğü” diye yeri göğü inleten Zaman gazetesi ve benzerleri bu acı kıyıma
ilişkin hangi güçlü, kararlı tepkiyi ortaya koydular?
Maraş kıyımı, Çorum kıyımı, Taksim, Madımak, Gazi, Gezi kıyımları
ile Charlie Hebdo kıyımı aynı
düzlemdedir. Durum bu kadar açıktır.
Batı toplumları, ulusları ise Libya, Suriye, Irak… gibi ülkeler yayılmacı
güçlerin ordularının çizmeleri, ABD, Fransa, İngiltere… uçaklarının bombaları
altında kıyıma uğrarken sessiz kalmamalı, karşı durmalıdırlar!
Umarız gelecekte böyle davranmaya başlarlar.
Çünkü görüldüğü gibi, devletleri gericiliği beslerken, bu şiddet
dönüp kendilerini de vurabilmektedir. Bu bir olasılık değil bilimsel
gerçektir.
Kıyım ne olursa olsun kararlılıkla kınanmalıdır. İnsanlık da
aydınlanmacı olmak da bunu gerektirir.
12 Ocak 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder