Cuma, Eylül 18, 2015

Okumanın Neresindeyiz? Türkiye’de Kitaplıkların Başına Gelenler



Okumanın Neresindeyiz?
Türkiye’de Kitaplıkların Başına Gelenler
Günay Güner
           
            Okumak sözcüğü bellekte birçok çağrışım uyandırır. Okuryazarlık, okul bitirmek, diploma almak, gazete, dergi, kitap okumak… Okuryazarlık ilerleme düşüncesiyle her koşulda bütünlük oluşturmaz. Okuryazarlıktan gerici güçler de egemenlik, iktidar aracı olarak yararlanır. Ne ki konuyu bu ayrıksı duruma bağlamak, en azından az gelişmiş ülkeler için, sınırları aşan, yaşamsal olmayan bir yaklaşım sayılmalıdır. Giderek, özellikle günümüz dünyasında yalnızca okuyup yazabiliyor olmak kesinlikle yeterli bir etkinlik değildir.
            Türkiye’de 1980’le başlayan, kamusal girişimleri, kurumları, harcamaları ortadan kaldırma, işlevsizleştirme, özelleştirme siyasaları bağlamında sağlık ile birlikte eğitim de tümüyle paralı duruma getirilmiştir. Üzerinde sözde tartışmalar yapılan dersaneciliğin yaygınlaşması da sözkonusu paracı siyasayla ilgilidir. Günümüzde dar gelirli, yoksul gençlerin kamusal desteklerle okul, üniversite bitirmeleri; giderek yaşam düzeylerini yükseltmeleri olanağı kalmamıştır.
            Oysa başat haklar niteliğindeki eğitim ve ekin (kültür) hakkıyla ilgili ölçütler, geçen onyıllar içinde, okuryazarlık düzeyi değişkeninin ötesine geçmiştir. Günümüzde okuryazarlık, değil yeterli olmak, bir ölçüt sayılmaktan da çıkmıştır. Artık anlamak, çözümlemek, irdelemek, yorumlamak, süreklilik, yaşam boyu öğrenmek nitelikleri çerçevesinde benimsenen ölçütler geçerlidir.
            Türkiye’de sayımlama (istatistik) verilerinin güvenilirliği sorunu ekin alanındaki verilerde de sözkonusudur. TÜİK verilerinin ne değin özenle izlenerek sunulduğu bir yana bazı bilgilere hiç yer verilmemektedir. Örneğin 1990-2004 yılları arasındaki gazete ve dergi sayılarına, yıllık satışlarına ulaşılamamaktadır.
            50. Kütüphaneler Haftasının da kutlandığı 2014 yılında kitaplıklarımızın durumu nedir? Öncelikle, kitaplıklardan genellikle öğrencilerin yararlandığı, yaşam boyu öğrenmek amaçlı yararlanmanın düşük düzeylerde kaldığı söylenebilir. Ayrıca sayımlamayı oluşturan kitaplıklardan kaçının işlevsel, etkin, sürekli çalışır, iyi ortamlı olduğu sorusu da önemlidir.
            Hemen belirtmeli ki halk kitaplıklarının sayısında yıllara göre düşüş gözlenmektedir. 1996 yılında 1206, 1997 yılında 1233, 1998 yılında 1259, 1999 yılında 1292, 2000 yılında 1340, 2001 yılında 1350 olan (sürekli artış gösteren) halk kitaplıkları sayısı 2005 yılına değin hemen hemen aynı kalmış; ardından 2005 yılından başlayarak azalmaya başlamış; 2005 yılında 1144, 2006 yılında 1178, 2007 yılında 1162, 2008 yılında 1156, 2009 yılında 1149, 2010 yılında 1136, 2011 yılında 1118, 2012 yılında ise 1112 olmuştur (TÜİK). Bu düşüş yaşanırken Türkiye nüfusunun arttığını ise bilmem anımsatmalı mı?
            AB ülkelerinde ise kitaplıklara ne büyük önem, değer verildiği biliniyor. Örneğin İsveç’te en küçük yerleşim biriminde bile ilk iş olarak kitaplık kurulmuştur. Bu kitaplıklar canlı, işlevsel olduğu gibi okurların her anlamda rahat yararlandıkları yerlerdir. Okurlar kahvelerini yudumlarken kitaplığın iyi tasarlanmış ortamının diledikleri yerinde yayınlarını okuyabilmektedirler. Türkiye’de ise okurlar neredeyse bir kışla düzeninde davranmak zorundalar.
            AB ülkelerinden, nüfusu Türkiye’nin yedide biri olan Belçika’nın 2000 yılındaki halk kitaplığı sayısı bile, 1490 kitaplıkla Türkiye’nin bugünkü durumunun önündedir. (Yılmaz, 2001) Kuşkusuz işlevsellik, etkinlik sorununu sürekli önemsemek gerekiyor. Ulaştığınız bir kitaplıktan yararlanma koşullarından, hangi alanlarda, ne kadar kitap bulunduğuna, düzenli, kullanıma her an hazır olup olmadığına değin etkinlik durumu kitaplık sayısından daha belirleyicidir. 
Türk Kütüphaneciler Derneği sayımlamalarına göre, AB'de Türkiye'ye yakın nüfuslu ülkelerle Türkiye'de kitaplıkların sayılamasal karşılaştırması şöyle:

Almanya
Fransa
İngiltere
İspanya
Türkiye
Halk kütüphanesi sayısı
10.531
3.924
4.620
5.209
2024*
100 bin kişiye düşen kütüphane sayısı**
12,8
6,6
7,8
13,03
2,9
Çalışan kütüphaneci sayısı
8.740
7.050
6.148
4.139
261
Üye sayısı
7.370.529
12.159.026
33.664.000
7.992.568
334.225
* 2005 yılı itibarıyla 1432
** AB ortalaması 10,5

            Türkiye’de gazete okuma koşulları yönünden de durum iç açıcı değildir. Öncelikle, dağıtım kuruluşlarının birden fazla oluşu, eğer satış noktası tüm kuruluşlarla birden çalışmıyorsa, aranan gazetenin bulunmasını engellemektedir. 2014 yılında bile gazetelerin dağıtım sorunu çözümlen(e)memiş, nüfusla orantılı, yeterli sayıda ve yaygınlıkta satış noktalarına ulaştırılamamıştır. Özel sektörün kârını ençoklaştırması anlayışının insafına bırakılan gazete, dergi, kitap dağıtım konusu hâlâ sorunlarla doludur. Son zamanlarda sorunlara bazı gazetelerin partizanca tutumlarla tezgâh altına atılması, okurdan gizlenmesi, satışa sokulmaması sorunu da eklenmiştir. Öte yandan toplam gazete satış sayısı yaklaşık 5.200.000 olmakla birlikte, bu sayının önemli bölümünün, bir dinsel “cemaat” yapılanmasının toplu satışlarından oluştuğundan dolayı (yaklaşık 1.150.000 satış açıklanıyor!), gerçek okuma eylemiyle, gazete istemiyle ilgili olmadığı belirtilmelidir. Ayrıca yaklaşık 380.000 spor gazetesi satışı bulunmaktadır ki bu gazetelerin yazıdan çok görsel yoğun olduğu söylenebilir.
            İnsanlık, yazıdan çok, özellikle TV’de somutlaşan görsellik ile toplumsal iletişim (sosyal medya) diye bilinen ortamın etkisi altındadır. Bu başat etkiler okuma, araştırma, “özgür bilinç” oluşturma eğilimini zayıflatmaktadır. Onyıllar içinde, bireysel istencin yerini, topluluk davranışları almıştır. Oysa gerçek özgürlüğün konusu topluluk değil bireydir. Son aşamada topluluk değerleri, birey özgürlüğüne karşıdır.
Bilişim koşullarında bilgisunar (internet) ortamında gazete okumanın da gerçekliği bilinmekle birlikte, uygar insan, kendine, ülküsüne yakın duyumsadığı bir düşün gazetesini her gün satın alıp, özenle okuyan insandır.
Kitaplık birikimi içinde üniversite kitaplıkları özel bir yer tutar. Çünkü üst düzeyde eğitim kurumları olmaları tanımı, doğası gereği beklenen üniversitelerin kuşkusuz ki kitaplıkları başat önemdedir. Türkiye’de iki yüze yakın üniversitenin pek azında etkin kitaplık ortamından söz edilebilmektedir.
Ayrıca Türkiye’nin bilişim koşulları içinde en iyimser durumda kitapların, inceleme yazılarının adlarına, başlıklarına ulaşılabilmektedir. Daha ayrıntılı bilgiye ulaşma olanağı neredeyse yoktur.
Zaman zaman basına da yansıyan; kitapların halk kitaplıklarından, üniversite kitaplıklarından bile “Yer yok” bahanesiyle atıldığı, kâğıt fiyatına satıldığı haberleri aydınların canını acıtıyor. Bu kabul edilemez, inanılmaz durum özel kitaplıkların bırakılacağı güvenli hiçbir yerin bulunmadığını gösterdiği gibi kitap bilinci taşıyan hiçbir yerin, kurumun bulunmadığını da gösteriyor.
Araştırmacı Ferhat Özen’in halk kitaplıklarının, kitapçıların, gazete satış noktalarının durumuna dayanarak yaptığı araştırma sonucunda oluşturduğu haritaya göre Türkiye gri rengin egemen olduğu, diğer söyleyişle, UNESCO ölçütlerine göre kitapçısı ve kitap satışı yönünden dördüncü sırada) bir ülke konumundadır. Beşinci ve en son sınıfı gösteren kara renkteki iller de az değil. (Buna kara bilgisizlik mi demeli?) En az kitap satın alan beş il Osmaniye, Muş, Ardahan, Kilis ve Gümüşhane.  En çok kitap satılan iller  İstanbul,  Ankara, Bilecik, İzmir, Muğla. Yanı sıra en iyi durumda görünen bölgeler Trakya, Ege,  Akdeniz. İllerdeb Eskişehir de bir vaha gibi Karadenizde ise Zonguldak, Sinop, Ordu, Giresun, Artvin aydınlık. Bazı illerde yalnız kitap satan  kitapçı yok: Bayburt, Batman, Çankırı, Gümüşhane.
Toplumların sömürülme düzeyiyle bilgi durumu arasında belirgin, anlaşılır bir ilişki vardır. Bu ilişki ters orantılı bir ilişkidir. Sömüren güçler halkı sürekli bilgisizleştirmek isterler. Böylelikle daha kolaylıkla, daha ağır biçimde sömürü düzenlerini sürdürebilirler. Bu gerçekliğin en somut yaşandığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Oysa demokrasi ancak bilgili toplumlarda demokrasidir. Halkın gönencini, iyiliğini düşünmek gelişmesini istemekle, bu amaçla çalışmakla olur. Halkın aynı kalmasını, giderek eskiye, geriye dönmesini isteyenler halk düşmanlarıdır. 2014 yerel seçimlerini bu bağlamda çözümlemek halka saygının, halkı en iyisine layık, uygun görmenin gereğidir.
Türk halkı yaklaşık altı yüz doğu-batı klasik yapıtını çevirtmiş, köylüsüyle, kentlisiyle halkına okutmuş bir Cumhuriyetin, Türk Devriminin, Mustafa Kemal Atatürk devriminin birikimine sahipti. Yeniden sözkonusu devrim varsıllığına bilinçle, kitapla sarılmak en erdemli yoldur. 

           
Kaynaklar
Yılmaz, Bülent, (2001), “Avrupa Birliği (AB) Ülkeleri ve Türkiye’de Halk Kütüphaneleri: Niceliksel Bir Karşılaştırma”, Türk Kütüphaneciliği dergisi, S. 15-4













Hiç yorum yok: