Okumanın Neresindeyiz?
Türkiye’de Kitaplıkların Başına Gelenler
Günay Güner
Okumak sözcüğü bellekte birçok
çağrışım uyandırır. Okuryazarlık, okul bitirmek, diploma almak, gazete, dergi,
kitap okumak… Okuryazarlık ilerleme düşüncesiyle her koşulda bütünlük
oluşturmaz. Okuryazarlıktan gerici güçler de egemenlik, iktidar aracı olarak yararlanır.
Ne ki konuyu bu ayrıksı duruma bağlamak, en azından az gelişmiş ülkeler için,
sınırları aşan, yaşamsal olmayan bir yaklaşım sayılmalıdır. Giderek, özellikle
günümüz dünyasında yalnızca okuyup yazabiliyor olmak kesinlikle yeterli bir
etkinlik değildir.
Türkiye’de 1980’le başlayan, kamusal
girişimleri, kurumları, harcamaları ortadan kaldırma, işlevsizleştirme,
özelleştirme siyasaları bağlamında sağlık
ile birlikte eğitim de tümüyle paralı
duruma getirilmiştir. Üzerinde sözde tartışmalar yapılan dersaneciliğin
yaygınlaşması da sözkonusu paracı siyasayla ilgilidir. Günümüzde dar gelirli,
yoksul gençlerin kamusal desteklerle okul, üniversite bitirmeleri; giderek
yaşam düzeylerini yükseltmeleri olanağı kalmamıştır.
Oysa başat haklar niteliğindeki eğitim
ve ekin (kültür) hakkıyla ilgili ölçütler, geçen onyıllar içinde, okuryazarlık
düzeyi değişkeninin ötesine geçmiştir. Günümüzde okuryazarlık, değil yeterli
olmak, bir ölçüt sayılmaktan da çıkmıştır. Artık anlamak, çözümlemek,
irdelemek, yorumlamak, süreklilik, yaşam boyu öğrenmek nitelikleri çerçevesinde
benimsenen ölçütler geçerlidir.
Türkiye’de sayımlama (istatistik)
verilerinin güvenilirliği sorunu ekin alanındaki verilerde de sözkonusudur. TÜİK
verilerinin ne değin özenle izlenerek sunulduğu bir yana bazı bilgilere hiç yer
verilmemektedir. Örneğin 1990-2004 yılları arasındaki gazete ve dergi
sayılarına, yıllık satışlarına ulaşılamamaktadır.
50. Kütüphaneler Haftasının da
kutlandığı 2014 yılında kitaplıklarımızın durumu nedir? Öncelikle, kitaplıklardan
genellikle öğrencilerin yararlandığı, yaşam boyu öğrenmek amaçlı yararlanmanın
düşük düzeylerde kaldığı söylenebilir. Ayrıca sayımlamayı oluşturan
kitaplıklardan kaçının işlevsel, etkin, sürekli çalışır, iyi ortamlı olduğu
sorusu da önemlidir.
Hemen belirtmeli ki halk
kitaplıklarının sayısında yıllara göre düşüş gözlenmektedir. 1996 yılında 1206,
1997 yılında 1233, 1998 yılında 1259, 1999 yılında 1292, 2000 yılında 1340,
2001 yılında 1350 olan (sürekli artış gösteren) halk kitaplıkları sayısı 2005
yılına değin hemen hemen aynı kalmış; ardından 2005 yılından başlayarak
azalmaya başlamış; 2005 yılında 1144, 2006 yılında 1178, 2007 yılında 1162,
2008 yılında 1156, 2009 yılında 1149, 2010 yılında 1136, 2011 yılında 1118,
2012 yılında ise 1112 olmuştur (TÜİK). Bu düşüş yaşanırken Türkiye nüfusunun
arttığını ise bilmem anımsatmalı mı?
AB ülkelerinde ise kitaplıklara ne
büyük önem, değer verildiği biliniyor. Örneğin İsveç’te en küçük yerleşim
biriminde bile ilk iş olarak kitaplık kurulmuştur. Bu kitaplıklar canlı,
işlevsel olduğu gibi okurların her anlamda rahat yararlandıkları yerlerdir.
Okurlar kahvelerini yudumlarken kitaplığın iyi tasarlanmış ortamının
diledikleri yerinde yayınlarını okuyabilmektedirler. Türkiye’de ise okurlar
neredeyse bir kışla düzeninde davranmak zorundalar.
AB ülkelerinden, nüfusu Türkiye’nin
yedide biri olan Belçika’nın 2000 yılındaki halk kitaplığı sayısı bile, 1490
kitaplıkla Türkiye’nin bugünkü durumunun önündedir. (Yılmaz, 2001) Kuşkusuz
işlevsellik, etkinlik sorununu sürekli önemsemek gerekiyor. Ulaştığınız bir
kitaplıktan yararlanma koşullarından, hangi alanlarda, ne kadar kitap
bulunduğuna, düzenli, kullanıma her an hazır olup olmadığına değin etkinlik
durumu kitaplık sayısından daha belirleyicidir.
Türk
Kütüphaneciler Derneği sayımlamalarına göre, AB'de Türkiye'ye yakın nüfuslu
ülkelerle Türkiye'de kitaplıkların sayılamasal karşılaştırması şöyle:
|
|
Almanya
|
Fransa
|
İngiltere
|
İspanya
|
Türkiye
|
|
Halk kütüphanesi sayısı
|
10.531
|
3.924
|
4.620
|
5.209
|
2024*
|
|
100 bin kişiye düşen kütüphane
sayısı**
|
12,8
|
6,6
|
7,8
|
13,03
|
2,9
|
|
Çalışan kütüphaneci sayısı
|
8.740
|
7.050
|
6.148
|
4.139
|
261
|
|
Üye sayısı
|
7.370.529
|
12.159.026
|
33.664.000
|
7.992.568
|
334.225
|
* 2005 yılı itibarıyla 1432
** AB ortalaması 10,5
Türkiye’de gazete okuma koşulları
yönünden de durum iç açıcı değildir. Öncelikle, dağıtım kuruluşlarının birden
fazla oluşu, eğer satış noktası tüm kuruluşlarla birden çalışmıyorsa, aranan
gazetenin bulunmasını engellemektedir. 2014 yılında bile gazetelerin dağıtım
sorunu çözümlen(e)memiş, nüfusla orantılı, yeterli sayıda ve yaygınlıkta satış
noktalarına ulaştırılamamıştır. Özel sektörün kârını ençoklaştırması
anlayışının insafına bırakılan gazete, dergi, kitap dağıtım konusu hâlâ
sorunlarla doludur. Son zamanlarda sorunlara bazı gazetelerin partizanca
tutumlarla tezgâh altına atılması, okurdan gizlenmesi, satışa sokulmaması
sorunu da eklenmiştir. Öte yandan toplam gazete satış sayısı yaklaşık 5.200.000
olmakla birlikte, bu sayının önemli bölümünün, bir dinsel “cemaat”
yapılanmasının toplu satışlarından oluştuğundan dolayı (yaklaşık 1.150.000
satış açıklanıyor!), gerçek okuma eylemiyle, gazete istemiyle ilgili olmadığı
belirtilmelidir. Ayrıca yaklaşık 380.000 spor gazetesi satışı bulunmaktadır ki
bu gazetelerin yazıdan çok görsel yoğun olduğu söylenebilir.
İnsanlık, yazıdan çok, özellikle
TV’de somutlaşan görsellik ile toplumsal iletişim (sosyal medya) diye bilinen
ortamın etkisi altındadır. Bu başat etkiler okuma, araştırma, “özgür bilinç”
oluşturma eğilimini zayıflatmaktadır. Onyıllar içinde, bireysel istencin
yerini, topluluk davranışları almıştır. Oysa gerçek özgürlüğün konusu topluluk değil bireydir. Son aşamada topluluk değerleri, birey özgürlüğüne
karşıdır.
Bilişim koşullarında bilgisunar (internet) ortamında gazete okumanın
da gerçekliği bilinmekle birlikte, uygar insan, kendine, ülküsüne yakın
duyumsadığı bir düşün gazetesini her gün satın alıp, özenle okuyan insandır.
Kitaplık birikimi içinde üniversite kitaplıkları özel bir yer
tutar. Çünkü üst düzeyde eğitim kurumları olmaları tanımı, doğası gereği
beklenen üniversitelerin kuşkusuz ki kitaplıkları başat önemdedir. Türkiye’de
iki yüze yakın üniversitenin pek azında etkin kitaplık ortamından söz
edilebilmektedir.
Ayrıca Türkiye’nin bilişim koşulları içinde en iyimser
durumda kitapların, inceleme yazılarının adlarına, başlıklarına
ulaşılabilmektedir. Daha ayrıntılı bilgiye ulaşma olanağı neredeyse yoktur.
Zaman zaman basına da yansıyan; kitapların halk
kitaplıklarından, üniversite kitaplıklarından bile “Yer yok” bahanesiyle
atıldığı, kâğıt fiyatına satıldığı haberleri aydınların canını acıtıyor. Bu
kabul edilemez, inanılmaz durum özel kitaplıkların bırakılacağı güvenli hiçbir
yerin bulunmadığını gösterdiği gibi kitap bilinci taşıyan hiçbir yerin, kurumun
bulunmadığını da gösteriyor.
Araştırmacı Ferhat Özen’in halk kitaplıklarının,
kitapçıların, gazete satış noktalarının durumuna dayanarak yaptığı araştırma
sonucunda oluşturduğu haritaya göre Türkiye gri rengin egemen olduğu,
diğer söyleyişle, UNESCO ölçütlerine göre kitapçısı ve kitap satışı yönünden
dördüncü sırada) bir ülke konumundadır. Beşinci ve en son sınıfı gösteren kara
renkteki iller de az değil. (Buna kara bilgisizlik mi demeli?) En az kitap
satın alan beş il Osmaniye, Muş, Ardahan, Kilis ve Gümüşhane. En çok
kitap satılan iller İstanbul, Ankara, Bilecik, İzmir, Muğla. Yanı
sıra en iyi durumda görünen bölgeler Trakya, Ege, Akdeniz. İllerdeb Eskişehir de bir vaha gibi
Karadenizde ise Zonguldak, Sinop, Ordu, Giresun, Artvin aydınlık. Bazı illerde yalnız
kitap satan kitapçı yok: Bayburt, Batman, Çankırı, Gümüşhane.
Toplumların sömürülme düzeyiyle bilgi durumu arasında
belirgin, anlaşılır bir ilişki vardır. Bu ilişki ters orantılı bir ilişkidir.
Sömüren güçler halkı sürekli bilgisizleştirmek isterler. Böylelikle daha
kolaylıkla, daha ağır biçimde sömürü düzenlerini sürdürebilirler. Bu
gerçekliğin en somut yaşandığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Oysa demokrasi ancak bilgili toplumlarda demokrasidir. Halkın
gönencini, iyiliğini düşünmek gelişmesini istemekle, bu amaçla çalışmakla olur.
Halkın aynı kalmasını, giderek eskiye, geriye dönmesini isteyenler halk
düşmanlarıdır. 2014 yerel seçimlerini bu bağlamda çözümlemek halka saygının,
halkı en iyisine layık, uygun görmenin gereğidir.
Türk halkı yaklaşık altı yüz doğu-batı klasik yapıtını
çevirtmiş, köylüsüyle, kentlisiyle halkına okutmuş bir Cumhuriyetin, Türk
Devriminin, Mustafa Kemal Atatürk devriminin birikimine sahipti. Yeniden
sözkonusu devrim varsıllığına bilinçle, kitapla sarılmak en erdemli
yoldur.
Kaynaklar
Yılmaz,
Bülent, (2001), “Avrupa Birliği (AB) Ülkeleri ve Türkiye’de Halk Kütüphaneleri:
Niceliksel Bir Karşılaştırma”, Türk Kütüphaneciliği dergisi, S. 15-4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder