Cuma, Eylül 18, 2015

Soldaki Benmerkezci Sayrılık Üzerine



Soldaki Benmerkezci Sayrılık Üzerine

Günay Güner


Sağ siyasal ülkü “itaate”, kesin bağlılığa dayanır. Eleştiriye yer yoktur. (Bu tümceler kesinleme içeriyor göründe de tarih bize kesinleme değil, gerçek olduğunu gösteriyor.) Dolayısıyla ayrı yaklaşımlar nedeniyle ayrışmalar gözlenen bir kesim değildir. Bir noktadan sonra biz aydınlanmacıları fazla da ilgilendirmiyor.
Aydınlanmacıları zaman zaman fazlaca etkileyen durum soldaki ayrışmalardır. Günümüzde kendine her sol diyenin de sol olmadığı çok açıktır. Bakıyorsunuz, sözde Marks’a, Engels’e, Lenin’e, Che’ye, Fidel’e, Denizlere, Nâzım’a… yakın görünüyor, ne anadan ne yardan geçmeye gönlü razı ama gelin görün ki liberallik, “aydın özgürlüğü” sosu altında yapmadığı işbirlikçilik, yayılmacı yağcılığı, egemene dalkavukluk, diğer deyimle kepazelik kalmıyor. Sayıları az da olsa akçalı anlamda öyle etkililer ki nereye baksanız onlar… Son zamanlarda bunların bir de “kısmen pişmanları” türedi. “Hayırlara vesile olsun.”
Konumuz bu da değil. Bizi asıl gerçek soldaki yapay ayrışmalar ilgilendiriyor.
Bu arada şunu da belirtmeden geçmemeli: Yalnızca iktidarı amaçlayan her sol izlence kendiliğinden “yabancılaşma”yı getirir. “Yabancılaşmanın ise kişiyi nasıl makine dişlisi durumuna getirdiğini ayrıca açıklamaya gerek yok.) Tersine, bir sol anlayış kişinin benliğinde, yaşamında “doğal” bir yer bulmuyor, onu “söylem”iyle, davranışıyla, giyimiyle, yaklaşımlarıyla, çözümlemeleriyle iğretiliğe, yapaylığa sürüklüyorsa orada bir sorun var demektir. O noktadan en azından kısa erimde yararlı işler çıkmayabilir. Çünkü adanmışlık isteyen bir yapı oluşmuştur. Siyaset kişinin tüm yaşamını kaplamıştır ve kimliğin en egemen öğesi olmuştur.
Bir bölümü yabancılaşma sorunundan kaynaklanan diğer oluşumlardan da söz edilebilir. Örneğin bir örgüt, en halkı toplumsal istemleri dillendirse, izlence olarak sunsa da eğer eylemleri bir süredir etkili oluyorsa, bir anda gelecekteki diğer örgütlerin benzer eylemlerini tanımama durumuna girebilmekte, “Artık eylem benden sorulur, sizin yapacaklarınız ancak bizim çatımız altındaysa anlamlıdır, bizden katılım beklememeli, siz bize katılmalısınız. Çünkü önderlik biziz.” anlayışına sürüklenebilmektedir. Bu ise en aşındırıcı etkilerin nedeni olmaktadır.
Oysa uzun erimli siyasa düşüncesi taşıyanlar çok iyi bilirler ki hele de günümüz alabildiğine gerici dünya ve yurt koşullarında öyle bugünden yarına, açıkhava toplantısı (miting) başarılarıyla siyaset önderliği savında bulunmak olanaksızdır. Siyaset bu denli kaygan bir zemindir. TV kanalı konuşmalarının halka ulaştığı ve halkın da gerçekleri, doğruları, ulusal çıkarları ve ona karşı olanları kısa sürede anladığı ve dolayısıyla iktidara beş kaldığı genellikle yanılsamadır.
Örneğin böyle sanıldığını anımsadığımız bir tarih 11 Eylül 1980’di. Sonrasının ne olduğunu irdeleyenler biliyorlar.
Bu yazıdaki amacımız umutsuzluk yaymak değil. Solda sayrılık durumuna dönüşmüş benmerkezciliğe, bunun yarattığı güç kaybına, bölünmelere; bu nedenle de bir türlü iktidar olamama tuzağına vurgu yapmaktır.
Kaldı ki dişe dokunur solun yalnızca yetmişli yılların sonuna doğru yüzde kırkları görür gibi olduğu, ardından ise bu oranın bir daha yakalanamadığı biliniyor.
Şu mantıkta da hiç yanlışlık yok: Siz siyasetle görevli olanlar, partililer, örgütçüler dar görüşlere tutsak, bölünmeye açık bir siyaset izlerseniz, halktan zaman zaman saldırıları bile göze alarak eylem içinde olmasını, bu iş için güven duymasını nasıl beklersiniz?
Türkiye’de bağımsızlık gibi haklı bir savaşın verildiği 1920’li yıllarda bile çok büyük bir çoğunluğun savaşa eylemli katıldığı, canını ortaya koyduğu sanılmasın. Binlercesi ordudan, savaşmaktan kaçtı. Bir o kadarı işgalcilerin bayraklarını dükkânlarına astı. Nüfusun namuslu, onurlu, mert yarısı ölmeyi göze aldı, yurdu kurtardı. Diğer yarısı rant peşine düştü. Ne yazık ki rantçılar egemen oldu.
Namuslu insanlar, gerçek solcular, Yaşar Kemal Ustanın sözleriyle söylersek “mecbur” insanlardır. Aslında olan bitenin ayırdındadırlar.
Onlar başka türlü yaşayamayacakları için sözkonusu zor siyasanın insanlarıdırlar.
Bu nedenle gün olur gözleri bir şey görmez, inandıkları güzel yarınlar uğruna tüm varlıklarını vermekten çekinmezler.
 27 Mayıs 2013






Hiç yorum yok: